Prof. Dr. Kenan Bulutoğlu – Biz İktisatlılar: İçimizden Biri

Sevgili İktisatlılar;

Değerli hocamız; Prof. Dr. Kenan Bulutoğlu

İÜ iktisat Fakültesi’nde verdiği derslerle, çoğumuzun yaşamını etkileyen, daima hatırladığımız sevilen hocalarımızdan olmasının yanı sıra, 1978-79 yıllarında Milletvekilliği; 40. ve 42. Hükümet dönemlerinde Devlet Bakanlığı ve İşletmeler Bakanlığı görevlerinde bulunmuş önemli bir siyaset adamıdır. Bizlere ve ülkemize verdiği katkılardan dolayı Prof. Dr. Kenan Bulutoğlu’nu saygı ve şükranla anıyor, paylaşımımıza yazıları ve fotoğrafları ile destek veren Prof. Dr. İzzettin Önder ve Prof. Dr. Burhan Şenatalar’a çok teşekkür ediyoruz.

İÜ İKTİSAT FAKÜLTESİ MEZUNLARI CEMİYETİ

Prof. Dr. Kenan Bulutoğlu

Kenan Hocayı asistanlık dönemimin başlangıcında, yeni doçent haliyle tanıdım. Hoca, biz asistanlara karşı fevkalade dostça yaklaşımıyla hepimizin dikkatini çekmiş ve sevgimizi kazanmış idi. Dönemin kıdemli profesör hocaları ile ilişkilerin çok uzak ve resmi olması, Kenan Hocanın davranışını daha da belirginleştiriyordu. Hocaya soracak bir şeyimiz olduğunda hemen odasına koşar, kapıyı usulen vurma dışında fazla bir protokole gerek görmeden girer, kendisiyle konuşur, soracaklarımızın yanıtını alırdık. Hocanın pratikliği, anlamsız formaliteye yer vermemesi bizleri hem rahatlatır, hem de zaman tasarrufu sağlardı. Çok çalışkan hocamız çoğu zaman öğle yemeklerini arkadaşlara aldırdığı lahmacun ile geçiştirirdi.

Kenan Hoca maliye kürsüsünde iki önemli alanda devrim sayılabilecek değişikliğe imza atmış ve adeta biz gençlerin ufkunu açmıştır. Bunlardan biri, yukarıda ipuçlarını verdiğim, hoca-asistan ilişkisi, hatta hoca-talebe ilişkisinin yumuşatılmasına katkısıdır. O dönemlerde hoca-asistan ve hoca-talebe ilişkileri oldukça mesafeli, kurallı, hatta oldukça sert idi. Hocalarla şakalaşmayı bir tarafa bırakalım, konuşurken dahi söz almak, aksi fikir beyanında bulunmak neredeyse hayal idi. Kenan hoca bu durumda hemen hemen tüm anlamsız formaliteleri kaldırmış ve biz gençlere örnek olmuştu.

Kenan Hocanın diğer ciddi etkisi de bilim ve dönemin bilim alanı anlayışındadır. Şöyle ki, o dönemde müstakil bir ünite olarak ele alınan maliye disiplini, anlaşılamaz şekilde iktisat kökeninden ayrı, hatta farklı olarak görülüyordu. Klasik ekolün görüşünden kaynaklanarak hiçbir değişime uğramadan maliye öğretisinin ana konusunu vergileme oluşturuyordu. Hatta o kadar ki, doçentlik tezimi kamu harcamaları üzerine yapmak istediğimde kürsü başkanımız konunun maliye alanına girmediğini ifade edebilmişti. Kenan hoca maliye ve iktisat disiplinleri arasında örülmüş bu kalın duvarın yıkılmasında ve maliyenin iktisat öğretisi içinde olduğu görüşünün kabulünde çok önemli bir işlev görmüştür.

Maliye ile iktisat öğretilerinin adeta birleştirilmesinde etken olan Kenan Hoca, bu konuda yazdığı temel eserinde, dönemin geleneği olan vergiye odaklanmak yerine, maliye konularını çok çeşitlendirerek, tüm kamusal olgu ve olayları iktisat temelinde ele almıştır. Fayda-maliyet analizi, seçmen davranışı gibi genel başlıklar yanında, eğitim ekonomisi ya da savunma harcamaları gibi özel alanlara da kitabında yer vererek, kamunun hemen tüm faaliyet alanlarını iktisatçı gözüyle analiz etmiştir. Diyebilirim ki, Kenan ve Sevim Görgün hocalar maliye öğreti sistemimizi olması gereken iktisat rayına oturtulmasında ve geçmişin kurumsal yaklaşımını kuramsal temele oturtmada ana etken olmuşlardır.

Maliyenin hemen her alanında rahatça dolaşmış olan Kenan hoca vergi sistemi konularına da girmiştir. İlginç olan şudur ki, Kenan hoca bu konuyu katı şekilsel hukuk kavramlarına bulanmış “vergi hukuku” olarak değil, iktisadi alt-yapı üzerinde ve ekonomi mantığı çerçevesinde ele almıştır. Eserde, bu bağlamda, çeşitli vergilerin tarihsel geçmişleri ve oluşumlarının ekonomik gerekçeleri irdelenmiştir. Örnek olarak, zaman aşımı kavramının gerekçesi ya da baş vergisi olgusunun tarihçesi gibi konular salt bir hukuksal mesele olarak ele alınmamış, sosyo-ekonomik anlayışla gerekçelendirilmiştir.

Kenan Hoca toplumsal siyasetle de ilgilenmiştir. O dönemde radyoda belirli günlerde ekonomi konularında sohbetler yaparak toplumsal aydınlanmaya da hizmet etmiştir. Bir dönem milletvekilliği de yapmış olan Kenan hoca, Türkiye siyaset tarihinde ilk ve son İşletmeler Bakanı unvanına sahiptir. Kamu kuruluşlarında özyönetim denemeleri yapmaya çalışmış olmakla beraber, bazı siyasi ihtilaflar ve anlaşmazlıklar hocanın bu fikrini uygulamaya koymaya engel olmuştur.

Kenan Hoca talebe örgütleri ve faaliyetleriyle de ilgili idi. 1969 yılında İstanbul Üniversitesi Talebe Birliği toplantısına katılmış ve “Üniversite İçi Demokrasi” konulu bir tebliğ sunmuştur. Bu tebliğinde Kenan hoca, üniversite öğrencileri organizasyonlarının da ‘sarı sendikacılık’ benzeri örgütlenmeye dönüşerek, gerçek talebe örgütü olmaktan çıkıp, hükümetlerin talebeyi denetleme aracına dönüştüğünü savunarak, bu sarmaldan kurtuluşun tek yolunun kamu desteğine dayanmadan, bizzat öğrencilerin kişisel katkılarıyla özerk kuruluşlar olarak örgütlenmek olduğunu savunmuştur.

Kenan Hoca bir dönem Dünya Bankası’nda görev almıştır ve dönüşünde Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü Başkanlığı görevini üstlenmiştir. Boğaziçi’ne benim sözleşmeli öğretim üyesi olarak yerleşmem, Kenan Hoca’nın ayrılışı esnasında beni önermesiyle gerçekleşmiştir. Boğaziçi Üniversitesi’nde kırk beş yıllık deneyimim bana bilim alanında olduğu kadar dostluk ve arkadaşlık bağlantılarımla sosyal alanda da çok şey kazandırmıştır. Hocam olarak yaşam boyunca öğrettikleri yanında, bu bağlamda da, güveni nedeniyle, Kenan Hocaya çok şey borçluyum.

Son döneminde bir yaşlı bakımevinde kalmış olan Kenan Hocayı arkadaş grubu olarak ziyaret etmiştik. Kenan hoca, durumunun ağırlaşması üzerine, vefatına kadar Üsküdar’da kendi evinde, devlet bakımı altında kalmıştır.

Prof. Dr. İzzettin Önder

Prof. Dr. Kenan Bulutoğlu İktisat Fakültesi’nde dördüncü sınıftaki (1967-1968) Maliye Politikası dersimizin hocası idi. Ders anlatışı çok berrak ve analitikti. Kullandığımız kitap da kendisinin yazmış olduğu Vergi Politikası adlı kitaptı. Bu kitap, 1962’de yayınlanmış olduğu göz önüne alınırsa, Türkçe literatür içinde çok parlak bir örnekti. Daha önceki kitaplara göre temel farkı betimleyici açıklamalardan çok teknik ekonomi bilgisine dayanan analizlerle dolu olması idi. Çok geniş bir yabancı kaynak listesinden yararlanılmıştı. O kitabı o tarihlerde nasıl hazırlamış olduğuna hep şaşmış ve hayranlık duymuştum. O dönemde bir Batı dilinde yazılmış olsa, rahatlıkla basılabilecek bir düzeydeydi.

Ders anlatırken arada yaptığı espriler biraz ince olur, anlaşılması bazı kişilerde biraz gecikmeli olurdu. O dönemde dersler yıllık olduğu için, hocaların üslubunu, tarzını zaman içinde daha iyi tanımak olanağı vardı. Çok sevgili arkadaşım, rahmetli Fahrettin Yağcı ile aynı saptamayı yapmıştık: Kenan Bey zekâ ürünü olan esprilerini yaparken önce yüzünde muzip bir gülümseme beliriyordu, arkasından ses tonu fazla değişmeden espri geliyor, anlayan anlıyordu.

Mayıs ayında ilk olarak Fransa’da gençlik protestoları başladığında bir gün “Herhalde sizin Fransız öğrenciler kadar ciddi sorunlarınız bulunmuyor” diye tek bir cümleyi araya sıkıştırması da mesaj verme tarzının bir örneği idi. Derslerinden çok şey öğrendiğimiz ve keyif aldığımız kesindi. O dönemin çok sevilen hocalarından biriydi.

Mezun olmamızdan sonra ilişkimiz ilginç bir projede devam etti. İstanbul-İzmit Ekspres Yolu projesinin hazırlanması bir İtalyan firmasına verilmişti. Fizibilite araştırması da Prof. Kenan Bulutoğlu’nun sorumluluğunda idi. O da on kişilik bir kadro kurdu. O yıl mezunlarından Ömer Gökay, Cengiz Arın, ben gibi bazı arkadaşlar da görev aldık. Dört ay kadar süren çalışma Bankalar Caddesi’ndeki bir İtalyan bankasının binasında gerçekleştirildi ve bizler için çok öğretici oldu. O deneyim Kenan Bey’in üretkenliğini ve proje yönetme konusundaki başarısını gözler önüne sermişti.

Kenan Bey’le ilişkimiz İktisat Fakültesi Maliye kürsüsüne katılmamdan (Mart 1969) sonra daha da gelişti. İlk başladığımda herhangi bir uygun oda bulunmadığı için bir süre enstitü kütüphanesinde çalışmam gerekmişti. O günlerde kütüphaneye girip benim orada çalıştığımı görünce, “benim odamdaki büyük masada çalışabilirsin” dedi ve bir süre de o masayı kullanmıştım. O arada Devlet Planlama Teşkilatı’ndan aldığı bir projenin bir bölümünü (İhracatta Vergi İadesi) benim yazmamı istedi, o vesileyle bağımız bir adım daha ilerledi.

Bir süre sonra maliye kürsüsünün bölünmesi gündeme geldi, Kenan bey üçe bölünmesini ve bir kürsünün başında olmayı umuyordu, o beklenti ile benim de o kürsüde olmamı istiyordu. Ancak Profesörler Kurulu ikiye bölme kararı alınca, çok tepki duydu ve bir süre sonra İktisat Fakültesi’nden ayrılarak Boğaziçi Üniversitesine geçti. Daha sonra oradan da ayrılarak Dünya Bankası’nda görev aldı. O dönemde de yürüttüğü bir araştırmanın bir bölümü olarak “Türkiye’de Götürü Vergilendirme” konusunda benim bir rapor hazırlamamı istemişti, onu da yazıp iletmiştim.

Kenan Bey’in Vergi Politikası dışında iki önemli kitabından söz etmek gerekir. Bunlardan birincisi Türk Vergi Sistemi adlı kitaptır. Türkiye üniversitelerinde yaygın olan eğilim, iktisat temelli olmayan maliye kitapları vergi hukuku veya mali hukuk temellidir. Kenan Bey’in Türk Vergi Sistemi kitabı tipik bir vergi hukuku kitabı değildi. Ancak sistemin hukuki özelliklerini de ortaya koyan bir çalışma idi. Kendisi hem hukuk, hem iktisat öğrenimi görmüş, ancak kariyeri giderek iktisat ağırlıklı olmuştur. Bu süreçte en önemli eseri Kamu Ekonomisine Giriş başlıklı kitabı olup, bu konuda öncü bir rolü olduğunu söylemek hiç yanlış olmaz. Bu kitabın ilk basımı 1971’de gerçekleşmiştir. Daha sonraki basımlarda (1977, 1981,1988 ) kitap geliştirilmiş ve genişletilmiştir. Örneğin ikinci yayımın önsözünde şu ifadeler yer almaktadır: “Bu basılışta amacıma biraz daha yaklaştığımı sanıyorum. Kitabın hemen hemen tümünü yeniden yazdım”.

Kenan Bey 1977 seçimlerinde Samsun’dan parlamentoya seçildi ve 1978’in başından 1979 sonuna kadar İşletmeler Bakanı olarak görev yaptı. Bu bakanlık ilk defa kurulmaktaydı ve alanı devlet işletmeleri idi. Kuruluş aşamasında kadro oluşturmada önemli güçlükler yaşadığını da hatırlıyorum.

Bugün geriye baktığımda, keşke İstanbul Üniversitesinde (hiç olmazsa Boğaziçi’nde) kalsaymış diye düşünüyorum. Çok zeki, çok okuyan, analitik düşünen, hızlı yazabilen çok önemli bir araştırmacı ve çok önemli bir eğitmen olarak bu topluma büyük katkıları olurdu.

Prof. Dr. Burhan Şenatalar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir