Işıtan Gündüz – Biz İktisatlılar: İçimizden Biri

BİZ İKTİSATLILAR: İÇİMİZDEN BİRİ

IŞITAN GÜNDÜZ

İFMC olarak camiamızın değerlerini sizlere tanıtmaya devam ediyoruz. Işıtan Gündüz, İÜ İktisat Fakültesi Mezunları Cemiyeti Yönetim Kurulu’nda, İktisat Dergisi’nde ve İFMC’nin çeşitli kurullarında yönetici olarak görev yapmış; ayrıca 1997 yılında Atıl Ant’ın başkanlığı döneminde Türkiye Yayıncılar Birliği’nde yönetim kurulu üyeliği yapmış değerli bir mezunumuzdu. Vefat ettiği sırada da İFMC Düzce Temsilcisi idi.

Daima güler yüzü ile hatırlayacağımız Işıtan abimizi sevgi, saygı ve özlemle anıyoruz.

Bugün paylaşımımıza destek veren sayın Fahri Aral, sayın Yasemin Çamur, sayın Mehmet Dik, sayın Alpay Biber ve sayın Reşat Nadir Özsoğuk’a çok teşekkür ederiz.

İÜ İKTİSAT FAKÜLTESİ MEZUNLARI CEMİYETİ

IŞITAN’I ANLATMAK

Bizim kuşağın, o yıllarda mücadelesiyle, yaşamın tatlarını birleştirebilmiş; kimi zaman yaşadığı tedirginlikleri, iyimserliği ile aşabilmiş en yakın dostlarımdan biriydi Işıtan. Onunla ilk tanışıklığımın 1967’de İstanbul’da Fikir Kulüpleri Federasyonu’nun (FKF) İstanbul Sekreterliğinin kurulduğu günlere denk geldiğini hatırlıyorum. Aksaray’da Sait Efendi sokakta kiraladığımız yerde, diğer İktisatlı arkadaşlar; Alpay Biber, Sıtkı Coşkun, Hasan Eriş, Toygun Eraslan’la buluşur, üniversitedeki sosyalist gençlik örgütlenmesinin yöntemlerini tartışırdık. O dönem sekreterlik kurulu başkanı Veysi Sarısözen’di. Ben, Tıp’tan Ayşın Erem, Kimya’dan Emre Dölen ve şu anda isimlerini hatırlayamadığım bir, iki arkadaş daha vardı. Hukuk’tan Enver Nalbantoğlu, Nabi Yağcı, Atilla Coşkun da mütevazi binamızın müdavimleriydi. Hatta açılıştan sonra bomboş olan sekreterliğe özellikle Enver’in müthiş marifetiyle Aksaray’daki TÖS binasından benim, Nabi’nin ve Işıtan’ın yardımıyla bir at arabasına yüklediğimiz masa ve sandalyeleri nasıl taşıdığımızı dün gibi hatırlıyorum…

Sonra “yirmi yılın, yirmi günde yaşandığı” günler, 68’in hareketli günleri, işgaller, 6. Filo’ya karşı eylemler, Kanlı Pazar, faşist baskılar ve provokasyonlarla şiddete boğulan umutlu günlerimiz… Işıtan’la bu günlerde daha da yakınlaşmış, ortak günlerimize sevgili Işıl’la Jülide’yi de katmıştık. Ben o günlerde Orman Fakültesi Talebe Cemiyeti başkanlığına seçildiğim için merkez binadan özellikle İktisatlı arkadaşlarımdan uzaklaşmıştım. Hatta Işıtan’ın bir gün bana ‘Ulan bizim burada olacağına, ne işin vardı senin o fakültede? Bir de cemiyet başkanı seçildin…’ dediğini hatırlıyorum. O dönemde, hemen hemen İstanbul’da İTÜ dahil tüm fakültelerde, “yarı-resmi” sayılabilecek, rektörlük ve dekanlıkların muhatap aldığı cemiyetler sosyalist öğrencilerin yönetimindeydi. Ben de özellikle İTÜ’ye uğruyor, birlik başkanı Harun Karadeniz ve diğer arkadaşlarla toplanıyorduk. Işıtan’ın, bir ara İktisatlılar Fikir Kulübü’nün sekreterliğini ve artık aramızda olmayan Toygun’dan sonra da İktisat Fakültesi Talebe Cemiyet başkanlığını 12 Mart’a kadar yaptığını hatırlıyorum.

Sonra FKF, Dev-Genç’e dönüştü. Ben de siyasi görüş olarak TİP’ten kopmuş, Milli Demokratik Devrim (MDD) görüşlerine yaklaşmış, o yıllarda çok kabul gören “cephe” düşüncelerini benimsemeye başlamıştım. Siyasi örgütlenmeler de bu temeller üzerinde biçimleniyordu. Bu noktada ayrıntılara girmek yersiz ama Işıtan’la farklı uçlara savrulmamış, daha doğrusu savrulamamıştık… Beni her gördüğünde ağzını açıp, gülümseyerek “faraş cepheciler” yakıştırmasını unutamıyorum. Benim de cevabım; “ilkel oportünistler”di, galiba…

Şimdi, o yakıştırmaları düşündüğümde, bunların nasıl kısır ve verimsiz tartışmalar üzerinde şekillendiğini, ancak her şeye rağmen dostluklara halel getiremediğini anlıyorum.

Hapishane yıllarımdan sonra Işıtan’la dostluğumuz farklı ortamlarda devam etti. Tabii, bu dostluğun ortasında her zaman olduğu gibi ‘onarıcı mantığıyla’ Alpay duruyordu. Son yıllarda Işıtan’la ortak dünyamıza Toktamış’ı da katmıştık. Ben yayıncılığa İletişim’de, Sabancı’da, Bilgi Üniversitesi’nde devam ederken; o bir yandan çeviri yapıyor, “bata çıka” yayıncılığı sürdürmeye çalışıyordu. En çok hoşlandığı, sektirmeden yaptığı şey de Fenerbahçe’nin Galatasaray’ı “hasbelkader” yendiği ya da GS’nin herhangi bir takıma yenildiği maçlardan sonra telefonu açıp, tezahüratlarla beni kızdırmaktı…

Bizim arkadaşların çoğu beni biraz da göz rengi ve ‘göbek’ olarak Işıtan’a benzetirdi; ancak davranış vb. olarak pek benzediğimi söyleyemem. Çapkınlıkta üstüne yoktu ki, bu da bende olmayan bir şey…

Sevimli yüzünü, gülümseyişini öyle özlüyorum ki…

Fahri Aral

Öğrencilik yıllarımızın o koşturmalı günlerinde kapısını çalabildiğimiz Cağaloğlu’ndaki 2-3 kişiden biriydi Işıtan Ağabey. 80 sonrasıydı, darbe yıllarında öğrenci olmak, hele de solcu olmaz zordu. Onun bürosunu arada ziyaret ederdik. Yayınlamak istediği kitaplar ile bir bambaşka dünyaya taşırdı bizi.

Siyasette, hayatta yan yana durma şansını yakaladığım insanlardandı. İktisat Fakültesi Mezunlar Cemiyeti’nin Alpay Ağabey’in başkan olduğu 1996’da seçilen Yönetim Kurulu’nda birlikte çok keyifli çalıştık. Işıtan Ağabey Dergiden sorumluydu. Dergiyi yeniden, yeni bir formda çıkartmak, canlandırmak için oluşturulan Yayın Kurulu’nun başındaydı. Ne güzel ne kıymetli anlardı. O Yayın Kurulu’ndan Teoman’ı da çok erken yitirdik. Şimdi geriye bakınca Işıtan ağabeyli o toplantıların kıymetini daha iyi anlıyorum. Dönemin ruhu muydu, şans eseri mi bir araya gelmiştik bilmiyorum ama o tartışmaların lezzeti hep aklımda.

Yönetim Kurulu’nda üç kuşak birlikte çalışıyorduk. Ceylan Apartman’ındaki o güzel lokalde erken gelenlerle başlayan sohbetler toplantı sonrası da devam ederdi. Fakültemizin ve tabii memleketin 60’ları, 70’leri, 80’leri hepimizin anılarından çıkar, anlatılanlarla yeniden yaşanırdı. 68 kuşağını, en azından Fakültemizin 68’lilerini entelektüel birikimleri, politik derinlikleri, sanattan felsefeye her konudaki açık fikirli oluşlarıyla bizden hep daha genç buldum ben. Işıtan Ağabey lise öğrencisiyken katıldığı şiir matinelerini, okuduğu kitapları, ilgilendiği konuları anlatırken bir gün bu izlenimimi onunla da paylaşmıştım. “Her daim genç 68 ruhu” onunla en çok konuştuğumuz konuların başında geliyordu. Ve o anlatırken içimden hep “İşte bu ruhun en iyi temsilcilerinden biri de karşımda” derdim. Türkiye’nin en gelişkin kuşağıydı bize göre 68’liler.

Ah Işıtan Ağabey, çok zamansızdı, erkendi gidişin. Benim anılarımda hep gülümseyen, Alpay Ağabey ile şakalaşan, gencecik bir adam olarak kalacaksın.

Yasemin Çamur

Yazar çevirmen yayıncı ama en önemlisi devrimci idi.

Sosyalist mücadelenin yılmaz savaşçılarından biri olarak yaşadı. İlk tanışmam 1967 senesi sonları idi, biz arkadaşlar ile cemiyet seçimi için kurduğumuz Dönüşüm gurubuna gelmiş böyle olmaz, gelin Sosyalist karıncalarla birlikte olalım diyenlerdendi. Daha sonra cemiyet Sosyalist grup olarak alındı.

Altmışlı yıllarda bir anımı anlatayım üniversite bahçesinde yakaladığımız tıp fakültesi dernek başkanı faşist bizden kurtulup birisine tekme birisine kafa birisine yumruk atarak kaçtı, ertesi gün cemiyete olayı benden de irisi varmış diye gülerek anlatıyordu. Ona gülen komünist derdim oda gülmek devrimci bir tavırdır derdi.

O sadece örgüt lideri değil aynı zamanda iyi bir örgütçü idi. 1970’li yıllarda kâh bir sendika örgütlenme dairesinde kâh TİP’in Karadeniz örgütlenmesinde bölge temsilcisi olarak gördüm. 12 Eylül sonrası çatışmalı 1 mayıslarda her zaman o vardı.

Kızıl güller altında yatsın, sosyalist mücadele var oldukça oda yaşamaya devam edecek.

Mehmet Dik

İcimizden Biri: Işıtan için

“Dün sabaha karşı kendimle konuştum

Ben hep kendime çıkan bir yokuştum

Yokuşun başında bir düşman vardı

Onu vurmaya gittim/

Kendimle vuruştum.” – Özdemir Asaf

Alpay Biber

Işıtan Gündüz’e Dair

Ben İktisat Fakültesine 1966 yılında girdim 1967 yılında sınıfımız öğrencileri arasında “İktisat Fakültesi Talebe Cemiyeti” seçimlerine katılmak için “Dönüşüm grubu” kurulup adını duyurunca, önce rahmetli İdare Hukuku hocası İsmet Giritli’den grubumuzun ismine dair tepki geldi. Buna, sınıf kapısına yapıştırılan (herhalde Yön Dergisi) kupürler ile tepki gösterildi. Seçim çalışmalarımız ilerleyince grubumuza sempati duyanların sayısı arttı. Fakülte öğrencileri arasında dalgalanma oldu. O dönemde “iktidar“ da bulunan “İlerici –Atatürkçü – Devrimci –, Sosyalist Karıncalar Birliği” (eksik yazmış olabilirim) taraftarı ağabeylerimizle ve hatta Hukuk Fakültesi devrimci öğrencileri ile tanıştık. Ağabeylerimizin öneriyle iki grup birleşerek seçimlere girdik.

Dekan vekili olan rahmetli hocamız Süleyman Barda’nın izni ve divan başkanlığı altında ana binanın 2no’lu amfisinde yapıldı ve Toygun Eraslan, Ahmet Özdemir, Afitap Pusat, Mustafa Şatıroğlu, Reşat Özsoğuk (o zaman Nadir’i kullanmıyorum), Fuat Şahin, Haluk Coşkunkan’dan oluşan yönetim kurulu seçildi. O dönemde 2’nolu amfinin önündeki bahçeye açılan holde küçücük, camlı kapılı oda, cemiyetimizin merkezi idi. Zamanımızın çoğu o holde geçerdi. Bazıları alt katta Veli Şar arkadaşımızın işlettiği masada pinpon oynardı. Arada bir akşamları içki içmeye de gidilirdi. Işıtan Gündüz ile bu ortamlarda tanıştım ve eylemli aylar yıllar geldi. Işıtan Gündüz çoğu benim gibi orta boylu, ufak tefek olan arkadaşlarımız arasında uzun boyu, iri gövdesi, kıvırcık saçı mavi gözleriyle dikkat çekerdi. Bu nedenle toplum polisinden çok dayak yediğini zannediyorum. Işıtan’ın yayıncılık ve partili hayatını yakından bilmiyorum. Zaten partili hayatının anlatan çok yoldaşı vardır. Ben onun duygusallığını bilirim. Bir muhabbet insanıydı, âşık olmak için yaratılmıştı. Duygularını hiç saklayamazdı. Kızınca, üzülünce hemen sesi değişir, kan yüzüne çıkardı. Muhabbet kıvamını bulunca “Merhaba“ diye başlayan ve devam eden bir türküyü söylerdik ..İktisat Fakültesi Mezunlar Cemiyetindeki bir dönem birlikte olduk .

Bir gün İstanbul’a geldiğini ve akşam Mezunlar cemiyeti Lokalinde buluşulacağını öğrendim. Ben ve diğer dostlar bekledik. O gelmedi, gelemedi. Neyse, gün artık devrildi Işıtan Kardeş, senin deyişinle şimdilik “Hoşça kal”

Reşat Nadir Özsoğuk

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir