BİZ İKTİSATLILAR: İÇİMİZDEN BİRİ DR. NAİL SATLIGAN

BİZ İKTİSATLILAR İÇİMİZDEN BİRİ:

DR. NAİL SATLIGAN

İFMC olarak bu ay; camiamızın değerli üyesi, İktisat Dergisi’nin eski editörü, sevgili hocamız Dr. Nail Satlıgan’ı anıyoruz.

Özellikle Kapital’in Almanca aslından çevirisini yapan kişi olarak tanınan hocamız, kısa yaşamı boyunca yazıları, sunuşları ve kolektif örgütlenme çalışmaları ile hem cemiyetimize hem akademiye hem toplumumuza büyük katkılarda bulunmuştur. Değerli hocamızı saygı ile anıyor ve özlüyoruz…

Bu paylaşımımıza yazıları ile katkı veren değerli Dr. Sungur Savran, Dr. Cengiz Arın, Doç. Dr. Melda Yaman, Prof. Dr. Necip Çakır ve Dr. Yavuz Ilgaz’a çok teşekkür ediyoruz.

İÜ İktisat Fakültesi Mezunları Cemiyeti

Geçtiğimiz yıl, Nail Satlıgan’ı yitirişimizin 10. yılı idi. Genç kuşak aydınlar Nail’in adını her dilde ölümsüz bir kitabın, Karl Marx’ın Kapital’ini Türkçeye Almanca orijinalinden çeviren kişi olarak tanıyorlar. Ne onur!

Geçen yıl, benim de içinde yer aldığım teorik-politik dergi Devrimci Marksizm’de Nail’i, 10. yıldönümü vesilesiyle bir özel dosya ile andık. Çocukluktan itibaren Nail’in arkadaşı ve daha sonra yoldaşı olan E. Ahmet Tonak, Nail’in son döneminde bir çevirmenler grubuyla Kapital çevirisi konusunda yaptığı sohbeti okurlara aktararak çok yararlı bir iş yapmıştı. Şahsen ben ise kendi yazımda Nail’in Türkiye solu içinde nasıl bir yeri temsil ettiğini, hem teorik alandaki fikirlerini hem de politik düşüncelerini ana hatlarıyla özetleyerek anlatmaya çabalamıştım. (Her iki yazı da derginin internet sitesinde okunmaya açık durumdadır.)

Genç kuşakların Nail’i Kapital çevirmeni olarak tanıdıklarını söyledik. Ama Nail sadece bununla hatırlanmamalı. Onun doktora tezinden panellerde yaptığı konuşmalara, parti kongrelerinden İktisat Dergisi’nin sorumlusu olduğu yıllarda düzenlediği yuvarlak masalara kadar bütün çalışmaları Türkiye’de sosyalist aydınların iktisada bakışı açısından en verimli kaynaklardandır.

İFMC’nin Nail’e ilişkin çeşitli arkadaş ve meslektaşlarının düşüncelerini paylaşmalarına vesile olacak böyle bir soruşturma düzenlemesi her bakımdan yerindedir. Biz Nail’i anar ve özleriz, gençler ise onu bu sayede daha iyi tanıyabilirler. İktisat Dergisi’nin de İFMC’nin bu tutumunu ölümünden sonra “Nail Satlıgan’ı Hatırlamak: Marksizm, Kriz ve Gelecek” başlığıyla Nail’e adanmış bir sayı yaparak sürdürmüştü (sayı 529, Kasım-Aralık 2014). Kadirşinaslık en güzel insani duygulardan biridir. Biz de İFMC’yi ve İktisat Dergisi’ni Nail’e yönelik bu tutum dolayısıyla kutlayalım.

Dr. Sungur Savran (eski İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi öğretim üyesi)

NAİL: BİR MARKSİST BİLGE

Bundan yaklaşık olarak on bir yıl önce, 2013 yılının 28 Nisan günü, yattığı Alman Hastanesi’nden sonsuzluğa uğurladığımız Nail Satlıgan’ı, 1974 yılında İÜİF’de, akademik kadrosunda İdris Küçükömer, Sencer Divitçioğlu, Asaf Savaş Akat, Sungur Savran’ın da yer aldığı Umumi İktisat ve İktisadi Doktrinler Tarihi Kürsüsü’ne asistan olarak girdiği zaman tanıdım. Sonra TÜMAS İstanbul Şubesi’nde ve Onbirinci Tez Danışma Kurulu’nda birbirimizin düşündaşı, dostu, yoldaşı, olduk.

Nail’in öz-yaşam öyküsünün kaba bir özeti, ölüm ilânında şöyle dile getirilmişti:

“İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi emekli öğretim üyesi, İktisat Fakültesi Mezunları Cemiyeti’nin eski yönetim kurulu üyesi, Cemiyet’in İktisat dergisinin 80’li yıllarda editörü, 11. Tez dergisinin (1986-1992) isim babası ve Yayın Kolektifi üyesi, 90’lı yıllarda Özgür Gündem geleneğinde yayınlanan gazetelerin köşe yazarı ve Kürt halkının dostu, 90’lı yıllarda Sınıf Bilinci dergisinin yayın kurulu üyesi ve 2000’li yıllarda Devrimci Marksizm dergisinin danışma kurulu üyesi, 80’li yıllarda Bilar ve 2000’li yıllarda Özgür Üniversite’de çeşitli seminerlerin sorumlusu, Karl Marx’ın Kapital’inin ve Komünist Manifesto’nun Almanca aslından çevirmeni, dünya kapitalizminin bunalımı ve genel Marksist iktisat konularında kitapların yazarı ve editörü, 60’lı yıllarda Türkiye İşçi Partisi üyesi, 60’lı yılların sonunda İşçi-Köylü gazetesi yayın kurulu üyesi, 70’li yıllarda Tüm Asistanlar Derneği (TÜMAS) İstanbul Şube yöneticisi, 90’lı yıllarda Özgürlük ve Dayanışma Partisi üyesi, işçi sınıfı aydını, enternasyonalist komünist, Türkiye’nin önde gelen Marksist iktisatçılarından, sevgili arkadaşımız, değerli yoldaşımız, Zeynep ve merhum Hasancan Satlıgan’ın biricik ve tek çocukları Nail Satlıgan (Harbin, Çin, 1950-İstanbul, 2013) uzun süren bir hastalıktan sonra 28 Nisan 2013 Pazar gecesi aramızdan ayrıldı. Vasiyeti uyarınca dini tören düzenlenmeyecek…”

Bu kısa anma yazısında yalnızca, Nail’in paylaştığım görüşlerine yer vererek, Nail’in Sungur Savran ve E. Ahmet Tonak ile birlikte yazdıkları Kapital’in İzinde (İstanbul: Yordam Kitap, 2012) kitabında yeniden basılan (ilk kez 2005 yılında Hil Yayınları tarafından yayımlanan) “Marx’ın Ekonomi Yazıları Kitabına Önsöz” başlıklı yazısından yapacağım bir alıntıyla yetineceğim. (Nail Satlıgan, “Marx’ın Ekonomi Yazılarına Önsöz”, Nail Satlıgan, Sungur Savran, E. Ahmet Tonak, Kapital’in İzinde (İstanbul: Yordam Kitap, 2012), ss.32-40.)

(s. 38) “Kapitalizmin diyalektiği: üretici güçlerden yıkıcı güçlere” [sic.]

“…

(s.39) Kapitalizmde üretici güçlerin artışının emek gücü açısından yarattığı yıkıcı eğilimler, çalışma süresinin uzatılması, son zamanlarda da ‘esnekleştirilmesi’ eğiliminde somutlaşıyor. Gerçi üretici güçlerin artışı, aynı miktarda ürünün daha kısa zamanda üretilebilmesi demektir. Ama kapitalizm koşullarında üretici güçlerin artışı, çalışma süresinin kısalmasına yol açmıyor. Özellikle üretici güçlerin artışı, makine kullanılarak sağlanmışsa sonuç, çok zaman, makinenin çalışma süresinin mümkün olduğu kadar uzun tutulması amacıyla, çalışma süresinin uzaması oluyor.

(s.40) “Üretimin teknik temelleri durmadan altüst edilir; emeğin üretkenliği durmadan artırılır. Bu çabadaki tek güdü, kârı arttırmaktır. Bu süreç boyunca, yeni makineler tedarik etmek ya da yepyeni üretim tesisleri kurmak için dev yatırımlara girişilir. Bu yatırımlar, ürünün maliyetinin azalmasına hizmet ettiği ölçüde gerekli sayılır. Buna karşılık, çalışma koşullarını çalışanlar için daha rahat kılmaya, hatta sağlık ve kaza tehlikelerini azaltmaya yönelik yatırımlardan kaçınılır; çünkü bunlar, kâr kütlesini azaltan birer kesintidir.

Kapitalist üretimin biricik amacı sürekli artık değer üretimidir. Rekabet, tek tek sermayecileri, birer sermayeci olarak varlıklarının sona ereceği korkusuyla, gittikçe büyüyen bir artık değer peşinde koşmaya zorlar. Tıpkı emek gücü gibi doğa (vurgu özgün metinde-CA) da, bu hedefe ulaşmakta sırf bir araçtır. Sermaye, tek tek emekçilerin uğradıkları yıkım karşısında ne kadar kayıtsızsa, yaşamın doğal temellerinin uğradığı yıkım karşısında da, iç mantığının gereği olarak bir o kadar kayıtsızdır.

Üretici güçlerin kapitalist gelişiminin barındırdığı bu yıkıcı potansiyel, ancak işçilerin direnişi ya da devletin gücüyle, sonuç olarak ‘dışarıdan’ dizginlenebilir. Bu tür engeller yoksa ya da zayıflamaktaysa, kapitalist üretim tarzına içkin olan bu yıkıcı potansiyel, yeniden ve daha güçlenmiş olarak hükmünü geçirir.

Burada örneği, insan toplumunun doğayla olan ilişkisinden verdik. Gittikçe daha çok insan emeği ve üretim aracının, öldürücülüğü gittikçe artan silahların [sic], yani ‘yıkım araçları’nın üretilmesinde heder edilmesinden, çalışmak isteyip de iş bulamayan yüz milyonlarca insanın aileleriyle birlikte sefalete, hatta açlığa sürüklenmesine kadar toplumsal hayatın hemen her alanından daha pek çok örnek verebiliriz.

Sonuç olarak, üretici güçlerin yıkıcı güçlere dönüşmesi kapitalizmin temel çelişkisinin günümüze özgü görünüm biçimidir. 19. yüzyıl Marksist sosyalizminin formüle etmiş olduğu ‘ya sosyalizm ya barbarlık’ alternatifinin günümüzde ‘ya sosyalizm ya yok oluş’ ikilemine dönüştüğünü ileri süren çağdaş Marksistlerin kastettikleri tam da budur.”

Çok değerli Marksist bilge dostum, yol arkadaşım Nail Satlıgan’ı, özlem, sevgi ve saygıyla anıyorum.

Dr. Cengiz Arın

Nail Satlıgan’ın Anısına

Nail Satlıgan aramızdan ayrılalı tam 11 yıl oldu. Nail Hocamız, Gezi Parkı eylemlerinin patlak vermesine birkaç hafta kala yummuştu gözlerini. Yoksa gözleri açık mı gitti? İktisat Dergisi’nin onun anısına hazırlanan Kasım 2014 tarihli, Nail Satlıgan’ı Hatırlamak: Marksizm, Kriz ve Gelecek başlıklı 529. sayısında Nail Hoca’ya şöyle seslenmiştim:

“Alman İdeolojisi’nden önce, yaptığınız alıntıdan okumuştum; “bugünkü düzeni ortadan kaldıran gerçek hareket” ise komünizm, Gezi komünü bunun ufacık bir denemesiydi. Işıklar içinde, huzurla uyuyun. Çünkü bu daha başlangıç. Çünkü, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak bundan böyle!”

Nail Satlıgan Gezi’yi göremedi, ama ilk gençlik yıllarından bu yana Türkiye sosyalist hareketinin içerisindeydi. Siyasi hayatı boyunca çeşitli örgütlerde yer aldı. 18 yaşında TİP’e resmen üye oldu; 1996–2000 yılları arasında ÖDP içinde Devrimci Sosyalist eğilimin sözcülerindendi. Sosyalist hareketin teorik gelişiminde de katkısı büyüktür. Örneğin, 1985 yılında yayın hayatına başlayan 11. Tez dergisinin kurucuları arasındaydı. 2006-2009 arasında da Devrimci Marksizm dergisinin danışma kurulu üyesiydi.

Nail Satlıgan Türkiye’nin en önemli Marksist kuramcılarından biriydi.1987-1997 arasında İstanbul BİLAR’da seminerler verdi. Ben de Nail Hoca’yı ilk BİLAR’da dinlemiştim. Benim kuşağımın Marksizmle tanışmasında büyük önemi vardı bu seminerlerin; pek çoğumuz bu seminerlerden sonra Marksizmi daha çok anlamaya, öğrenmeye yöneldik. Daha sonra 2000’lerde Özgür Üniversite’de seminerlere başlamıştı; bu seminerler de çalışmalarımızı yönlendiren bir kılavuz oldu.

Nail Satlıgan çok az sayıda yapıt verdi. Marx ile Engels’in eserlerine son derece hâkimdi ama bu birikimi yazıya aktarmaktan biraz geri durdu. Nail Hoca’nın mahir olduğu alanlardan biri de Marksist kriz teorileri idi. Bu konuda da pek yazmadı ama pek çoğumuz dünyanın önde gelen Marksist kriz kuramcılarıyla, Sungur Savran’la birlikte derledikleri Dünya Kapitalizminin Bunalımı vasıtasıyla tanıştık. Bu derlemeye Nail Hoca “Günümüz Kapitalizminin Pamuk İpliği: Hayali Sermaye Spekülasyonu” başlıklı bir makale ile de ayrıca katkı yapmıştı. Nail Hoca’dan bu konuda da öyle çok şey öğrenmiştim ki, geç kapitalistleşme sürecinde krizleri çalıştığım doktora döneminde tez izleme jürisinde yer almasını çok arzu etmiştim. Akademik hayatımda aldığım en büyük ödül, Nail Hoca’nın kabul etmesiydi. 2004-2006 yılları arasında Nail Hoca’yla Türkiye’nin 1970 sonlarında yaşadığı krizi Marksist kriz teorileriyle nasıl açıklayabileceğimiz konusunda epeyce tartıştığımızı hatırlıyorum. O zamanki tartışmalarımız sonraki çalışmalarımda da hep yol gösterici oldu.

Nail Satlıgan’ı en çok Marx ile Engels’ten yaptığı çevirilerle anıyoruz. Nail Hoca mevcut çevirileri bulunan Marx’ın Kapital’ini ve Marx’la Engels’in birlikte kaleme aldığı Komünist Manifesto’yu orijinal dilinden, Almancadan Türkçeye kazandırdı. Hem Marksist teoriye hem de dile vakıf olması, her iki yapıtı da teorik incelikleriyle ve dilsel zenginlikleriyle çevirmesini sağladı.

Bütün bunların yanı sıra Nail Satlıgan İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde akademisyen olarak çalışmaktaydı. 1975 yılında Umumi İktisat ve İktisadi Doktrinler Tarihi Kürsüsü’nde araştırma görevlisi olarak işe başlamış, 1982 yılında iktisat doktoru unvanını almıştı. Doktora tezinde, Marksist tartışmaların bile hayli zayıf olduğu bir dönemde değerlerin ve fiyatların uluslararası alanda oluşumu üzerine çalışmıştı. Bu çalışmadaki teorik yaklaşımı bugün için de önemli bir katkı olarak kabul edilmektedir. Doktora tezi vefatının ardından 2014 yılında Yordam Kitap tarafından basıldı. Tezinden hareketle kaleme aldığı, bu alanda çalışmış belli başlı Marksist teorisyenleri değerlendirdiği “Üretken Sermaye Hareketleri ve Çağdaş Eşitsiz Mübadele Kuramcıları: Emmanuel, Amin, Mandel” başlıklı yazısı ise, 2012 yılında yayımlanan, Sungur Savran ve E. Ahmet Tonak ile birlikte ortak çalışmaları olan Kapital’in İzinde başlıklı yapıtta yer almaktadır.

Nail Satlıgan çok yönlü bir akademisyendi. İktisat Fakültesi Mezunları Cemiyeti’nde yönetim kurulu üyeliği yapmış; 1984-1992 yılları arasında cemiyetin İktisat Dergisi’nin Sorumlu Yayın Yönetmenliği görevini üstlenmişti. Ayrıca üniversite mücadelesinin de öncülerindendi; 1975-1980 arasında Tüm Asistanlar Derneği İstanbul Şubesi’nde aktif olarak görev almış; daha sonraki yıllarda da Öğretim Elemanları Sendikası üyesi olmuştu.

Sözün özü, Nail Satlıgan’ın, 1950 yılında, Rus anneyle Kazan Tatarı bir babanın çocuğu olarak Çin’in Harbin kentinde başlayan hayatı, Türkiye’de, akademiye hapsolmayan bir akademisyen olarak, sosyalist hareketin içinde, Marksist teorik dünyanın zenginliğine gömülü olarak geçti. Onu bir kez daha sevgiyle, saygıyla, özlemle anıyorum.

Doç. Dr. Melda Yaman

Nail Satlıgan’ı 1978 yılında tanıdım. Benim gelişimime çok değerli katkılar yapan Sencer Divitçioğlu hocam İktisat Fakültesinin 2. Sınıfında aldığım mikro iktisat dersinde bir gün “yabancı dil bilen ve iktisat öğrenmek isteyen, bana gelsin” demişti. Bunun üzerine ben dersten sonra hocamın yanına gittim ve hocam da beni alıp, Nail ağabeyimin Sungur (Savran) ağabeyimle paylaştığı ofise götürdü. Sencer Hocam bana “Ricardo ile Marx üzerine bir çalışma yap ve hocalarınla çalış” dedi ve bu şekilde ikisini de tanımış oldum. Daha çok Sungur ağabeyimle çalışsam da, Nail ağabeyim o günlerden başlayarak vefatına kadar hep görüşlerinden, bana çok katkı yapan eleştirilerinden, bilgisini paylaşmak istekliliğinden çok yararlandığım bir hoca, ağabey ve yoldaş oldu.

12 Eylül sonrası ve YÖK ile birlikte İktisat Fakültesinin en nitelikli kürsüsü bitirildi. Sencer Divitçioğlu ve İdris Küçükömer, Nuri Karacan hocamızla birlikte 1402’lik oldu ve üniversiteden uzaklaştırıldı. Aynı dönemde Asaf Savaş Akat, Sungur Savran ve Seyfettin Gürsel ile Nail ağabeyim de istifa etti. Sungur ağabeyim Fransa’ya gitti, ben de Belçika devlet bursunu alarak, Belçika’ya gittim.

Dönüşümde Boğaziçi’nde doktoraya başladım ve bir yıl sonra ben hayatımın en önemli dönüm noktalarından biri gerçekleşti. 1984 yazında Sungur ağabeyim Nail ağabeyimle birlikte benimle görüşmek istediklerini söyledi. Bu buluşmada bana solu savunmak adına bir dergiye çok ihtiyaç olduğunu ve böyle bir proje geliştirmek istediklerini söyleyip, benim de katılmamamı istediklerini ifade ettiler. Projeye katılacak insanların çoğu benim hocalarımdı ve hepsi benden ortalama 10 yaş daha büyüktü. Bu teklif benim için çok gurur vericiydi ama bir taraftan da, hocalarıma kıyasla çok yetersiz olduğu düşündüğüm için, beni kaygılandırıyordu. Bu şekilde başlayan 11. Tez projesinde başından sonuna kadar Nail ağabeyimle birlikte çalıştık ve entelektüel kapasitesine, akademik titizliğine, yapıcı eleştirelliğine çok yakından tanık oldum. 10-12 saat süren yayın kurulu toplantıları benim için çok eğiticiydi.

Proje sırasında çok sağlam dostluklar oluştu ve 11. Tez her zaman içinde yer almaktan büyük gurur duyduğum bir proje oldu. Nail ağabeyim de bu projenin temel taşlarından biri ve isim babası olarak, bana en fazla katkı yapan insanlardan biri oldu. 11. Tez projesi bittikten sonra da görüşmeye devam ettik ve 11. Tez’in yeniden canlandırılmasını en çok isteyenler biri de Nail ağabeyim olmuştu. 1990’larda Bilar’ın içinde de yer aldık ve İstanbul’da verdiğimiz derslerin yanı sıra Ankara’da da sunumlar yaptık. O dönemde 1987 yılında geri döndüğü üniversiteden emekli olmuştu ve hep muzdarip olduğu sağlık sorunları da artmıştı.

Onun toplantılardaki sakin, çok kontrollü, çok dinleyip, az konuşan ama yüzüne oturan “hınzır ironik ifadeyle” noktayı koyan tavırlarını çok arıyorum. Beş dil (Rusça, Almanca, İngilizce, İtalyanca ve Fransızca) bilen, Türkçe konusunda aşırı titiz olan, yazdığı makalelerin yanı sıra yaptığı çok değerli çevirileri ile Türkiye soluna büyük katkıları olan Nail ağabeyim, 68 kuşağının en önemli figürlerinden biriydi. Hiç unutulmayacak.

Prof. Dr. Necip Çakır

Nail Hocamın ardından,

Sevgili hocam öğrenciliğimden beri en çok sevdiklerimden biriydi. Asistanlığım sırasında, bir gün, açık kalp ameliyatı olduğunu ve kan arandığını söylediler. Koşarak gittim ve kendisine katıldım. Artık bir parçam onunlaydı. Hem üzülmüş hem de çok mutlu olmuştum. Işıklar içinde uyu canım hocam.

Dr. Yavuz Ilgaz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir