BİZ İKTİSATLILAR: İÇİMİZDEN BİRİ PROF. DR. BEDİİ FEYZİOĞLU

Her ay yaptığımız Biz İktisatlılar: İçimizden Biri paylaşımlarımıza bu ay değerli hocamız Prof. Dr. Bedii Feyzioğlu ile devam ediyoruz

1920 yılında doğan hocamız, AÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni pekiyi dereceyle bitirdikten sonra 1943 yılında İÜ İktisat Fakültesi Doktora programına katılmış, 1950 yılında İktisat Doktoru unvanını kazanmış, 1960 yılında Profesörlüğe yükseltilmiştir.  1961 yılında Üniversite temsilcisi olmuş ve Temsilciler Meclisi üyeliğine seçilmiştir. Bu dönemde hazırlanan Anayasa çalışmalarına katılan hocamızın, mali konular ile özellikle bütçe hakkı konusundaki maddelere çok önemli katkıları olmuştur. Başta Bütçe Teorisi ve Uygulaması olmak üzere Vergi Hukuku, Kamu Maliyesi ve Ekonomisi alanlarında çok değerli çalışmaları bulunmaktadır. İÜ İktisat Fakültesi’nde öğretim üyeliği ile birlikte Kürsü Başkanlığı, Maliye Bölüm Başkanlığı ve İstanbul Üniversitesi Senatörlüğü görevlerini yürütmüş olan değerli hocamızı saygı ile anıyor, bu paylaşımımıza katkı veren Prof. Dr. Pınar Akkoyunlu Feyzioğlu ve Prof. Dr. Figen Altuğ hocalarımıza çok teşekkür ediyoruz. 

İÜ İKTİSAT FAKÜLTESİ MEZUNLARI CEMİYETİ

Bedii Hoca’nın ardından

1981 yılında YÖK öncesi, Maliye Bölümü tarafından açılan ve yürütülen Maliye Yüksek Lisans Programı’na kabul edildim. Bölümün iki kürsü başkanı Bedii Feyzioğlu Hoca ve Memduh Yaşa Hoca, ciddi, ilişkilerinde mesafeli, heybetli hocalardı. Mezun olduğum Boğaziçi Üniversitesi’ne göre İstanbul Üniversitesi’nin gelenek ve göreneklerinde kuvvetli bir hiyerarşi vardı. Dersler, marangozluğa merakı olan Sultan II Abdülhamit’in yaptığı kitaplığın olduğu, sonradan Rektör Kemal Alemdaroğlu’nun Maliye Bölümü’nden alıp rektörlük makamına aktardığı İbrahim Fazıl Pelin dershanesinde yapılırdı. Yüksek tavanlı, Beyazıt Kulesi’ne bakan büyük pencereli salonda, o vakitler bana uçsuz bucaksız görünen masif oval masanın bir tarafındaki yeşil deri kaplı yüksek arkalıklı iskemlelerde öğrenciler, karşı tarafta da kürsü başkanı hocalar, yanlarında doçent ve asistanları otururdu.

Programda Bedii Feyzioğlu Hoca’nın “Vergi Uygulamaları Semineri” vardı. Bedii Hoca, yanında bölüm doçentleri Yenal Öncel, Bora Ocakçıoğlu ve bölüm asistanı Figen Altuğ ile seminere gelir; o gün sunulacak seminer ödevi ile ilgili kısa bir bilgi aktarır, sözü sonra öğrenciye bırakırdı. Ödev sunumu bittiğinde Bedii Hoca, “Sorular,” diyerek sınıfta tartışma başlamasını isterdi.  Biz öğrencilerse, aslında sadece kendi araştırma konumuza yoğunlaştığımızdan, diğerlerinin sunumlarıyla ilgili bilgi toplamadan seminere gelirdik. Bedii Hoca ile olan aile bağımdan dolayı dersteki performansıma dikkat edeceğini bildiğimden, sessiz kalmamak için yapılan sunumu dikkatle dinler, sorular yaratmaya çalışır ve soru da sorardım.  Bir dersin sonunda Bedii Hoca, sınıfın yeterince hazırlanmadan geldiğini, soru soranların da dinleme sırasında dikkatini çeken noktaları sorduğunu, bunların da önemli olmadığını belirterek hepimizi ciddi bir şekilde eleştirmişti. Her zaman dersin hakkının verilmesi ister, laf kalabalığına hiç ödün vermezdi.

Hocayla ilgili akademi dışı anıları da aktarmak isterim, vaktiyle bunları kendisi de anlatır, “dalgın profesörlüğüne” gönderme yapar ve çok gülerdi.  

Boğaziçi Köprüsü 1973 senesinde açılmadan evvel İstanbul’un Avrupa yakasından Anadolu yakasına geçmek için arabalı vapurlara binilirdi. İş dönüş saatlerinde de uzun kuyruklar oluşurdu. Bir akşam, Bedii Hoca bu uzun bekleyiş sırasında çok sevdiği kardeşi Feyzi Feyzioğlu ile konuşabilmek için, aynı yöne – Erenköy’e- giden kardeşinin arabasıyla karşı tarafa geçmiş.  Ertesi sabah, Bedii Hoca evinden çıkıp, sokağa her zaman arabayı park ettiği yere indiğinde, arabasını bulamayınca “Vay münasebetsiz araba, karşıda kalmış” deyivermiş.

Bir diğer anekdot da ramazanda oruçluyken öğle vakti acıkan Bedii Hoca, bürosuna yakın bir lokantaya gidiyor, yemek seçip bekliyor, ta ki yemek masaya geldiğinde oruçlu olduğunu hatırlıyor, parayı ödeyip yemeğe dokunmadan masadan kalkıyor.

Bedii Hoca, eşi Ferhan Hanımın yaptığı leziz yemeklerle donatılmış sofralarda kalabalık ailesini, eşini dostlarını ağırlamayı çok severdi. Ömrünün son yıllarında yaşadığı zor süreçte de ailesi ve dostları O’nu hiç yalnız bırakmadı, sanki her gün misafir ağırlayacakmış gibi giyinip, salondaki koltuğunda yerini alır, genellikle de ziyaretçisi olurdu. Ruhu şad olsun.

Prof. Dr. Pınar Akkoyunlu Feyzioğlu

Prof. Dr. Bedii N. Feyzioğlu hocam

1975 yılında İktisat Fakültesi’nden mezun olduğumda Maliye Bölümü Maliye ve Mali Kanunlar Kürsüsünde 10 Kasım 1975’de açılan uzmanlık sınavı sonucunda Bedii hocamla tanışmış; heybetli duruşu, özenli kıyafeti, ağır ve dikkatli konuşmasından çok etkilenmiştim.

İlerleyen günlerde bilgisi ve araştırmaya yöneltme becerisi ön plana çıktı. Kürsünün profesör, doçent düzeyindeki tüm öğretim üyeleri ve tek uzman statüsündeki ben, her hafta belirlenen bir konuda araştırma yapıp tartışıyorduk; bir yandan da doktora derslerim ve ödevlerim devam ettiği bu yoğun dönemde, bir hafta verilmiş konuyu araştıramadım; bana konuşma sırası gelmez nasılsa diye düşünüp toplantıya hazırlıksız girdim; toplantı bitip vedalaşmak üzere ayağa kalktığımızda, hocalardan biri, “genç arkadaşımız ne düşünüyor? Söz gümüşse sükût altındır, demeyelim, onun da fikirlerini alalım”deyince, donup kaldım. Kızararak hazırlanamadığımı, söyledim. Bedii hocam gülerek “gençler de pek dürüst oluyorlar” diyerek ortamı yumuşattı, inanamadım. Hocamın beni savunmasını haksız çıkarmamak için ondan sonraki haftalar önceliğim her zaman tartışma konusu oldu.

Doktoramı tamamladığımda 1982’de YÖK yasası uyarınca unvan alınan üniversitede üç yıl kadro beklemek ya da başka bir üniversiteye atanma başvurusunda bulunmak, gerekiyordu. Ben ikinci seçeneği seçip Uludağ Üniversitesi’ne başvurdum; “meslekte ilerlemen için ayrılmana izin veriyorum” içerikli el yazısı ile not yazmıştı; çok gururlanmıştım.

Doçentlik başvurusu yaptığım yıllarda “bütçeci” profesör sayısı çok az olduğundan, üç kişilik doçentlik jürimde Bedii hocam da vardı ve sözlü aşama Ankara Gazi İİBF’de yapılacaktı. Benden önce giren iki aday başarısız olup çıkınca oldukça düşük bir motivasyonla içeri girdim; çapraz ateşle gelen soruları cevaplamaya çalışırken Bedii hocamın savunduğum tezin yanında durup diğer iki hocayla karşılıklı tartıştıklarını fark ettim; kenarda otururken bana çok uzun bir süre gibi gelen bu tartışma devam etti; herhalde beni de başarısız bulacaklar, diye düşünürken, “tebrikler, başarılı bulundunuz” dendi; salondan rüyadaymışım, gibi çıktım.

Yıllar sonra hazırladığım Bütçe kitabım için ön söz yazmasını rica etmiştim. Hasta yatağında eşi Ferhan hanımdan da yardım alarak benim için çok değerli olan yazıyı hazırlamıştı.

Akademisyenliğimin her aşamasında içi gülen gözleriyle ve teşvik edici sözleriyle desteğini gördüğüm hocamdan öğrendiklerimi aktarmaya çalıştım. Ruhu şad olsun.

Prof. Dr. E. Figen Altuğ

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir