Prof. Dr. Necati Mumcu – Biz İktisatlılar: İçimizden Biri
152 Görüntüleme
BİZ İKTİSATLILAR: İÇİMİZDEN BİRİ
PROF. DR. NECATİ MUMCU
İÜ. İktisat Fakültesi Mezunları Cemiyeti’nin uzun soluklu etkinliklerinden; değerli Hocalarımızı anmak, anılarını yaşatmak ve genç İktisatçılara tanıtmak gayesiyle gerçekleştirdiği bu paylaşım serisinde, bu ay değerli İktisatçı hocamız Prof. Dr. Necati Mumcu’yu anılar, fotoğraflar ve hocamızı anlatan güzel yazılar eşliğinde yâd edeceğiz.
Bugün Necati Mumcu hocamız için Prof. Dr. Erdoğan Alkin’in yıllar önce yazdığı bir yazıyı da sizlerle paylaşıyor ve bu vesileyle her iki hocamızı da saygı ve özlemle anıyoruz.
Ayrıca paylaşımımıza yazıları ve fotoğrafları ile destek veren Prof. Dr. Gül Günver Turan, Prof. Dr. Mithat Zeki Dinçer, Prof. Dr. Mehmet Kutluğhan Savaş ve Dr. Öğretim üyesi Dilara Mumcu’ya da çok teşekkür ediyoruz.
İÜ İKTİSAT FAKÜLTESİ MEZUNLARI CEMİYETİ
Sevgili Babam, hocam, meslektaşım Necati Mumcu kimdir? Nasıl bir vizyonu vardı? Gibi soruları yanıtlayabilmek için oynadığı farklı rollerden bahsetmenin doğru olacağını düşünüyorum.
Öncelikle Konya’nın sayılı ailelerinden birinin çocuğu olarak 1937 senesinin soğuk bir kış günü dünyaya gözlerini açmış, ilköğretim ve lise tahsilini doğduğu şehirde tamamladıktan sonra üniversite tahsilini yapmak üzere İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesine öğrenci olarak kaydını yaptırmıştır. İktisada olan derin ilgisi ve içinde bulunan kendini her daim geliştirme isteği ve çalışma azmi dönemin hocalarının da sonsuz katkılarıyla kendisini hoca olma yoluna taşımıştır. Son derece güzel yazısına, intizamlı defterlerine baktığımızda örneğin Prof. Dr. Sabri Ülgener Hoca’dan almış olduğu İktisada Giriş derslerinin hem kendisine hem de fakülte öğrencilerine sağladığı katkılar hakkında fikir sahibi olabiliriz. Fakülteden mezun olduktan sonra asistan olur ve doktora sonrası bilimsel çalışmalarını yürütmek üzere ABD’nin önde gelen üniversitelerinde Harvard, Princeton ve MIT’de uzunca bir süre bulunur. Bu çalışmalar üniversite ve bölümünün uluslararası bir statü kazanması için oldukça önemlidir. İlk defa İstanbul İnternational Summer School ismi ile bir yaz okulu tertip eder tüm dünyadan akademisyenlerin katıldığı oldukça ses getiren bir faaliyet olur bu. Yıllar sonra bu hedeflerinden birinin sonucu olarak İngilizce İktisat Bölümünü kurar. Hayatının büyük bir bölümü fakültede akademisyen arkadaşlarının, öğrencilerinin, derslerinin ve kitaplarının arasında geçmiştir. Yaz tatiline dahi gittiği pek vaki olmamıştır.
Babam Necati Mumcu’ya gelir isek sevgisini, ilgisini iliklerinize kadar hissettiğiniz sizi eğiten, geliştiren görgü, bilgi edinmenize çok önem veren sıcacık bir insandır. Benim çocukluğum, gençliğim ve daha sonra meslektaş olma şerefine nail olmamla birlikte İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesinde geçmiştir. Fakültedeki odası o kadar kalabalık olurdu ki bilimsel sohbetler, günlük hayata ilişkin konuşmalar, insan ilişkilerine, kara tahtada bir şeyler yazarken, şahit olurdunuz. Babam daha sonra sevgisini bana ve kardeşime koşulsuzca verdiği gibi Melike ve Melihe de çok iyi bir dede oldu. Huzur içinde uyusun.
Dr. Öğr. Üyesi Dilara Mumcu
Fakültemize uzun yıllar önemli katkıları olan Necati Hocayı, İktisadın İngilizce terminolojisine oldukça hakim bir hocamız olarak hatırlıyorum. Bazı İngilizce kelimelerin Türkçe iktisat literatüründe kullanılan karşılıkları yerine, hangi kelimelerin kullanılmasının daha uygun olduğunu ısrarla söylerdi. 1985 yılında kurulmuş olan Fakültemiz İngilizce İktisat Programının, aradan birkaç yıl geçmesinin ardından Bölüme dönüşmesinde de Necati hocanın önemli gayretleri olduğunu o dönemki Fakültemiz Dekanı Esfender Hoca da dile getirirdi. Hocamızı saygıyla anıyorum.
Prof. Dr. Mithat Zeki Dinçer
DOSTUM, SINIF ARKADAŞIM, MESLEKDAŞIM NECATİ MUMCU’YA
Lise yıllarının disiplinli atmosferinden sonra üniversitenin özgürlük havasının neden olduğu aylaklık yüzünden sene kaybedince benden genç olan sevgili Necati ile sınıf arkadaşı oluverdik. Bizim sınıftan çok öğretim üyesi çıktı; bir kısmı başka üniversitelere gitti ama çoğunluğumuz, ben ve Necati de dâhil olmak üzere, İktisat Fakültesi’ni tercih ettik. Beraber büyüdük, hocalarımızın himmetiyle yetiştik, beraberce basamakları atladık ve neredeyse beraber emekli olduk. Doğal olarak bu emeklilik meslekten değil resmi görevlerden ayrılmak idi. Fakültemiz’in bize kazandırdığı iktisatçılığı devam ettiriyoruz.
Necati benim oda komşumdu. Yani her an, her saat, her dakika beraber¬ dik. Bilimsel yeteneği ve bilgisi çok yüksek olduğundan iktisadın teorik ve pratik konularını birlikte tatlı tatlı tartışırdık. Onun kürsü başkanı Prof. Dr. Refii Şükrü Suvla’nın beklenmedik vefatı sırasında Necati ile birlikte geçirdiğimiz psikolojik ve maalesef bürokratik travmayı hiç unutamam. O hocasına çok bağlı idi; adeta baba-oğul gibiydiler. Ben de rahmetli hocanın hayranlarından biri idim.
Sevgili Necati’de ender rastlanan bir analiz kabiliyeti vardır. Teorik birikimi de mükemmel olduğundan mesleki konularda onunla konuşmak, tartışmak ayrı bir zevktir. Herkes ile dosttur. Her zaman, hayatının en kritik dönemlerinde dahi hoşgörülü ve serinkanlı tavrını hiç bozmamıştır. Bilimsel konularda işbirliği ve yardımseverliği, dostluğu, arkadaşlığı istisnaidir. Fakültemiz’in genel sekreteri rahmetli Şinasi Sunat ile birlikte grup halinde katıldığımız akşam yemeklerinin anılarını unutmak mümkün mü?
Sevgili Necati, bunca yıllık dostluk birçok anıyı tazeliyor. Yazacak o kadar çok şey var ki… . Hangi birini anlatayım? İyisi mi, sana uzun ve mutlu bir yaşam dileyerek sözlerimi bitireyim.
Arkadaşın, dostun, meslektaşın.
Prof. Dr. Erdoğan Alkin
Ben Billur Engin, İngilizce İktisat Bölümünün kurucusu Prof. Dr. Necati Mumcu’nun son asistanı. Kendimi bu şekilde tanımlamaktan hep gurur duydum. 1998 Türkçe İktisat mezunuyum, o yüzden “formel olarak” Necati Hocanın öğrencisi hiç olmadım. Ancak kendisi ile teşrik-i mesaisi olanlar gayet iyi bilirler ki aslında her birimiz, birlikte geçirdiğimiz anlarda onun öğrencisiydik. Kurduğumuz herhangi bir cümle, bir anda sınavımız olabilirdi, bir soruya dönüşebilirdi ve hocam notumuzu o anda verirdi. Bu notun zaman içinde değişebildiğine de hiç şahit olmadım.
Necati hoca, hocam olmanın ötesinde babam gibiydi de! İktisat Teorisi yüksek lisansımın son senesinde, o dönem için müphem İngilizceme rağmen, bana güvenip bölüme almış, kendine asistan yapmış, hala gördüğümde içimin titrediği Beyazıt Kulesinden ve güzel kampüsümden ayrılmama müsaade etmemiştir. Hemen akabinde, İngilizcemi geliştirmem için girişimlerde bulunmuş ve Londra’da geçireceğim 2 ayın finansmanı için de bizzat kaynak yaratmıştır. Daha 2-3 senelik asistanına, o dönemde sıkça adet olduğu üzere, kâğıt okutmakla kalmamış, Microeconomics dersinin yarısını emanet etmiştir. Üstelik sadece problem çözmek falan değil, Varian’ın 16. ünitesinden sonrasını hoca ile eşzamanlı olarak anlatırdım. Heyecan ve gururumu tarif etmeme imkân yok bittabi! Ben bugün İktisat Fakültesinin iki güzide bölümünde bu dersi vermeye devam ediyorsam, öğrencilerime bu dersi bir nebze olsun sevdirebiliyorsam, Necati hocamın bana güveni ve desteği sayesindedir. Benim kendisini babam olarak görmem yanında, Necati Hoca da beni kızından, can dostum Dilara Mumcu Akan’dan, hiçbir şekilde ayırmamıştır. Her zaman aramızda konuşuruz, hoca söylediği zaman çok önemsemediğimiz ya da kulak ardı ettiğimiz birçok konu, aynen söylediği şekliyle karşımıza gelmiştir.
Hocamın sürekli kullandığı birçok sözü vardı, “Good morning after supper” ya da “Don’t leave any stone unturned” ve diğer nicelerini halen aramızda kullanırız. Ancak bunlar içerisinde, bu yazıyı okuyan genç arkadaşlarıma belki de en fazla rehberlik edecek olanı <Bilimin temelinde şüphe yatar, hiçbir şeyi okuduğunuz/duyduğunuz haliyle kabullenmeyin, hep şüphe edin> ifadesi idi.
Çok sevdiğim mesleğime adım atmama vesile olan, her zaman desteğini arkamda hissettiğim ve ondan öğrendiğim ilkeleri uygulamaya gayret ettiğim sevgili hocamı rahmet ve minnetle anıyorum. Nur içinde yatın hocam!
Dr. Öğr. Üyesi Billur Engin
Geçmişe dönmek, anıları tazelemek hep geride bıraktığımız, unutulduğunu sandığımız, bir zamanlar çalışma hayatımızda yer etmiş kişilerle yaşanmışlığı su yüzüne çıkarıveriyor.
1967 Kasım ayında İstanbul üniversitesi İktisat Fakültesi’nin Umumi İktisat ve İktisat Teorisi kürsüsünde akademik hayatımın başladığı ilk dönemden hatırladığım iki olay var. Kürsü başkanı Prof.Dr. Feridun Ergin ile tanıştıktan hemen sonra o dönemde aynı kürsüde doçent olan Yüksel Ülken bey beni karşıladı ve bugüne kadar uyguladıkları Aynoroz politikasına son vererek ilk kez bir kadın asistan aldıklarını, Aynoroz’un diğer adıyla Mount Athos’a ancak deniz yoluyla ulaşılan ve dişi kediler hariç karşı cinsten hiçbir canlının gelmesine izin verilmediği bir yarımada olduğunu anlattı. “Yüzümüzü ak” çıkar diye devam ettikten sonra beni Dr. Erdoğan Alkin’e teslim etti. Kendisi beni üniversitenin merkez binasının ikinci katındaki Süleymaniye Camii’ne bakan yüksek tavanlı köşe odadaki sekiz hücreden birine götürdü. İçerde karşılıklı iki masada oturan Necati; Dr. Necati Mumcu ve Dr. Nurhayat Şireli ile tanıştırdı ve beni bu iki masanın çaprazlamasında duran masaya oturttu. Güldü, güldürttü ve sonra koridorda çalan telefona cevap vermek üzere aramızdan ayrıldı. Yan hücrelerden konuşmalar, gülüşmeler geliyordu. Şaşkınlığımı gören Necati burasının asistanlar ordusunun çalışma mekânı olduğunu, tek bir telefon olduğunu ve bu telefonun Maliye Kürsüsü başkanı Prof. Orhan Dikmen’e ait olduğunu, Orhan Beye gelen telefonların buradan cevaplandırıldığını ve bizlerin bu hattı kullanma hakkına sahip olmadığımızı alaycı bir tonla açıkladı. Nerede, nasıl bir iş ortamı içine düştüğümü bilemez durumda olduğumu görünce çekmecesinden bir poğaça çıkarıp ikram etti, odaya gelen hademeden de çay ısmarladı, dostluğumuzun ilk temeli böylece atılmış oldu.
Farklı kürsülerden ve bölümlerden gelen herkes karmakarışık bir ortamda çalışıyordu. Bu garip bölmeli hangar gibi yerde altı ay çalıştık. Akabinde yeni düzenlenen kütüphanenin karşısındaki Enstitüler Bloku’nun birinci katına taşındık. Artık her kürsünün kendine ait odaları vardı. Odalarımız ayrılmıştı. Ben artık 428 nolu odayı Erdoğan Alkin, Ali Özgüven ve Akın İlkin ile paylaşıyordum. Ne var ki odada çalışmak mümkün değildi. Oda herkesin uğradığı, çay içmeye geldiği, dedikodunun her türlüsünün yapıldığı bir oturma odası niteliğindeydi. Necati Mumcu, Sencer Divitçioğlu, İdris Küçükömer bile bize katılırlardı. Çalışabilmek için o gün gelmeyen hocaların odasına kaçardım.
1968 de Aynoroz politikasından vazgeçmekten memnun olan kürsümüze bir kadın asistan daha, can yoldaşım Sevgi Ataün (Güran) katıldı. Aynı sene, sonradan eşim olan İlter Turan ABD’ den dönerek 428 numaralı odanın müdavimlerinden oldu. İlter ‘in Necati’nin de yakın dostu olması nedeniyle hafta sonlarında düzenlenen yemeklerde beraber oluyorduk. Akşamları iş çıkışında minnacık fiat 500 arabama beş altı kişi dolar evlerimize dönerdik.
O dönemde bilgisayarlar yoktu. Daktilo makinasını kullananların sayısı azdı. Üniversite yıllarımda sekreterler için açılmış daktilo kursuna gitmiş olmanın hem faydasını hem de cezasını yaşadım. Sınav soruları benim tarafımdan yazılır ve basılırdı. Bu vesile ile Necati’nin el yazısının güzelliğine tanık oldum. Renkli kalemler kullanmayı severdi, kaligrafisi inanılmaz muntazam ve estetikti. Tuttuğu notları okumak büyük bir zevkti. Sınav sorularını dahi resim çizer gibi hazırlardı. Devam ettiğim İdris Küçükömer’in doktora kurslarına yardımcılık eder, tahtaya yazdığı yazıları hayranlıkla izlerdik.
Zaman çabuk geçti. Her birimiz evlendik, çocuk sahibi olduk, doçent, profesör olduk ve meslekte hep beraber çalıştık. 1985 te İngilizce İktisat bölümünün kuruluşuna katkılarımız oldu. Her zaman işbirliğine açık olduk. Sorunlar hep iyi niyetli çalışmalarımız ile çözüldü. O bölümde de farklı kürsülerdeydik ancak hep birbirimize yardımcı olduk. Necati bölüm başkanı olduğunda da beraber çalıştık, ta ki 2000 yılında üniversiteden ayrılmaya karar verinceye kadar.
Üniversiteden ayrıldıktan sonra da görüştük. Çocuklarına çok düşkündü. Her ikisi de iyi okullarda okudular, başarılı oldular. Kızı Dilara’yı daha yakından tanıdım. Akademik kariyer yapması hoşuma gitmişti. Düğününe ailece gittik. Türkiye Avrupa Birliği Derneği’nin Başkanlığını yürüttüğüm sırada da Dilara ile işbirliği yaptık. Necati o dönemlerde rahatsızdı. Şeref Özgencil’in düzenlediği Ömür Boyu Başarı Ödülünü aldığı o akşam onunla son görüşmemiz oldu. Hayat’ta güzel günler çabuk geçiyor ama geçmiş anılarda yaşayabiliyor….
Prof. Dr. Gül Günver Turan
PROF. DR. NECATİ MUMCU (NECATİ HOCA)
Necati Hoca’yı 1990’lı yılların başında tanıdım. Doktora aşamasında öğrencisi oldum. Ders öncesinde odasındaki tahtaya o gün işleyeceği konuyla ilgili şekilleri çizerek denklemleri yazar, ders sırasında basit ama düşündürücü sorular sorar ve bizlere çay / kahve ikram ederdi. Bir süre sonra beni İngilizce İktisat Bölümüne aldı ve Prof. Dr. Gül G. Turan hocanın desteğiyle yurtdışına gönderdi. Dönüşte doktora tezimi okudu ve eleştirdi. Ancak 1999 depremi ve artçı sarsıntıları, hocayla tez üzerinde daha çok çalışma ve tartışma fırsatı vermedi. Hocanın bölüm başkanlığı döneminde yardımcı doçent kadrosuna atandım. Anabilim dalı başkanlığı yaptım. Farklı dersler verdim. Bunlardan en önemlisi, Dr. Nail Satlıgan’ın sağlığının bozulması üzerine üstlendiğim İktisadi Düşünce Tarihi dersidir. İlk yıllardaki acemiliğimi, Necati Hocanın derste yararlanmam için verdiği Ekélund ve Hebert’in A History of Economic Thought and Method kitabı sayesinde atlattım. Necati Hoca, yurtdışındaki yayın evlerinin bastığı iktisat kitaplarını takip eder, bunları bir şekilde edinir, meslektaşlarına ve öğrencilerine tavsiye ederdi. Necati Hoca, İngilizce İktisat Yüksek Lisans programını da kurmuştur. 2004 yılında Bölüm Başkanı ve Fakülte senatörü olarak emekli olmuştur.
Necati Hoca, Konya’dan İstanbul’a gelen ve varlıklı bir ailenin çocuğuydu. Ticaret hayatını sevmemesi akademiye yönelmesine yol açmıştır. Güncel iktisadi sorunlarla ilgilenmekle birlikte teoriye yakın durmuştur. Pür Dış Ticaret Teorisi, Uluslararası Moneter Teori ve Mikro İktisat kitaplarını yazmış, Para ve Finans Ansiklopedisi için önemli maddeler kaleme almıştır. 1980’li yıllarda İstanbul Üniversitesinde ilk uluslararası yaz okulunu düzenlemiştir. Necati Hoca, siyasete karışmamış, özel sektöre, basına ve STK’lara daima mesafeli olmuştur. İngiltere’deki ve ABD’deki akademik ortamı İktisat Fakültesine taşımaya çalışmıştır. Ancak, İktisat Fakültesi geleneğine de bağlı kalmıştır. Az sayıda öğretim üyesiyle İngilizce İktisat Bölümünü ayakta tutarak, Fakültedeki eğitimin kalitesini artırmak istemesi bu çabasının bir kanıtıdır. Necati Hoca’nın sağlığı emekli olmadan önce bozulmaya başladı. Emekli olduktan sonra By-Pass ameliyatı oldu. Yoğun bakımdan çıkarken Dilara’yla birlikte karşıladık. Yüz yüze son görüşmemiz ise Prof. Dr. Mükerrem Hiç hocanın cenazesinde oldu. Odamıza geldiğinde İktisat Fakültesi Mecmuasının kendisi için çıkartılan armağan sayısını takdim ettim. Yalnız yaşamayı tercih ediyordu ama Dilara, Berk ve torunları yanında oluyorlardı. Babasını ve hocası Prof. Dr. Refii Şükrü Suvla’yı hep özlem ve rahmetle anardı. Ben de Necati Hoca’nın hatırasını yâd ederek bu kısa anı yazısını sonlandırmak istiyorum.
Prof. Dr. Mehmet Kutluğhan Savaş ÖKTE