Prof. Dr. Erdoğan Alkin – Biz İktisatlılar: İçimizden Biri

BİZ İKTİSATLILAR: İÇİMİZDEN BİRİ
PROF. DR. ERDOĞAN ALKİN
 
İFMC olarak bu ay; camiamızın değerli üyesi, sevgili hocamız Prof. Dr. Erdoğan Alkin’i anıyoruz.
Öğrencisi olmaktan gurur duyduğumuz, güler yüzü ve akıcı anlatımıyla iktisadı öğrencilerine sevdiren değerli hocamızı saygı ile anıyor ve özlüyoruz…
Bu paylaşımımıza yazıları ile katkı veren değerli hocalarımız Prof. Dr. Emre Alkin, Prof. Dr. Kenan Mortan, Prof. Dr. Zahide Ayyıldız Onaran ve Prof. Dr. Esin Ergin’e çok teşekkür ediyoruz.
 
İÜ İktisat Fakültesi Mezunları Cemiyeti
 
Prof. Dr. Erdoğan Alkin.
William Shatner; anılar, hayattaki yolculuğun belirleyicileridir. Nereden geldiğini bilmek gereklidir. Ancak o zaman nereye gittiğini biliyorsun der.
Bizler de İstanbul İktisatlı olarak, ekolünü, duayen hocalarıyla paylaştıklarımızı, yaşanmışlık sayfalarımızın anılar bölümüne kaydedecek şekilde hayatımızdaki yolculuğa başladık. O zaman bu kadar dolu ve bu kadar hamurumuz yoğrulmuş olacağını bilmiyorduk. Evet İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi hem bulunduğu konum, hem birçok üniversitenin kuruluşundaki etkinliği, hem ekolü hem de farkındalığı yüksek, birçok alanlarda, imzaları olan duayen hocalarla geçmişten günümüze marka olmuştu. Ama biz bu markanın neresinde olabilecektik belirsizdi. İşte bizim anılarımız, o binadan içeri girdiğinizde, tarihin kollarıyla sizi sardığını hissettiğiniz, âmâ en az o sarılış kadar güçlü olan aidiyet duygusunu hissettiren, derslerde, kürsülerin yüksekliğiyle değil, bilginin, güvenin, statünün içselleştirmesini başarmış, dersine her daim çalışan, kendisiyle dalga geçebilen, kurumsal birey olmuş hocalarının eğitimi-öğretimi ve kendisiyle başladı. Aslında Shatner’ın dediği gibi nereye gittiğimizi bilmenin başlangıcıydı.
Büyük hayallerine doludizgin koşan bir kız çocuğu iseniz; tarih kokan amfiler ve kürsüler o kürsüdeki hocalar ulaşılmaz geliyor. Bir de, bazı hocaların, o kürsünün soğukluğunu ve uzaklığını size daha güçlü hissettirmesi hayal kırıklığına neden oluyor. Ama aynı zamanda o amazon ruhunuzu da tetikliyor.300 kişilik bir amfiyi ve o soğuk kürsüyü tam bir savaş meydanı gibi görüyorsunuz. Bu düşüncemi önce, Türkel Minibaş hocam, sonra dersinde biz iktisadı içselleştirerek bilmek zorundayız kararını aldığım Erol Manisalı hocam, kamusal saygı içinde kendimize değeri öğreten İzzettin Önder hocam ve 2. Sınıfta tanıştığımız, Gelir, Büyüme Teorileri, Makro İktisat derslerimize gelen Erdoğan Alkin hocam. Tamamiyle değiştirdi. Nasıl değişmesin. Bir hoca düşünün; hocalık tarzı, günlük yaşamı teorilere taşıyan, domates salçası, reçel ve bol güler yüzüyle bize iktisat anlatan, huzur veren esprili yaklaşımıyla iktisadın o soğuk görüntüsünü silen. İşte Erdoğan Alkin hocamın tarzı, benim ve herkesin üzerinde korkuyu, endişeyi, azaltan mucize etkisi yaptı. Artık derslerinin müdavimi olduk. Olduk diyorum çünkü 300 kişilik sınıfın,300 karıncası aynı fikirdeydi. Dört gözle dersini beklediğimiz, amfiyi doldurduğumuz hocaların başında geliyordu. Derse geldiğinde, hadi önce okuduğunuz teorinin, kavramların, hayattaki yerini öğrenmeye başlayın derdi. Hemen hemen her dersi nefis hikâyeler, fıkralar ve örnekler ile süslerdi. Evet, o gün, bu üniversiteden, hocalardan ve özellikle Erdoğan Alkin hocamdan vazgeçmeyeceğimin kararını vermiştim. Dolu geçecek bir akademik hayatın ve anıları biriktirmenin imzası atılmıştı. Şanslıydık hocalarımız dışında omuz omuza yürüdüğümüz arkadaşlarımız vardı. En mutlu eden kısmı da, bu harika ekip arkadaşlarım, üniversitede asistan olarak başladığımda, karşıma çıktılar. Sadi hoca (o zaman Yrd. Doç. idi)ve Kerem Alkin hoca (asistandı) onların sayesinde Erdoğan hocamın hukuk fakültesindeki İktisada Giriş dersine asistanlık yapma ve dersin sorumluluğunu alma şansına sahip oldum. Tabi dersime deli gibi çalışıyordum duyduğunda, derse geldiğinde onun asistanı olmaya layık olmak istiyordum. Erdoğan hocanın en büyük özelliği odasının kapısını asla kapatmaz ve hiçbir zaman tanınmış hoca tavrıyla yaklaşmazdı. Koridorda gördü mü şekerim Zeliha hadi gel bakalım, sorun yok değil mi derdi. Şekerim ilerde doçentliğe gireceksiniz, bugünden hazırlanın sormaya hiç çekinmeyin Şekerim derdi. Bilmiyorum ben mi öyleydim. Erdoğan hocaya fazla iltifat etmeye utanıyordum. Sanki çıkarım için yapıyorum zannedecek diye endişeleniyordum. Erdoğan hoca beni Zeliha olarak tanıyordu. Birisi ismimi yanlış söylemiş ve maalesef hocayı düzeltmediğim için öyle kalmıştı. Bir gün kadromdan fakülte kadrosuna geçme durumu gündeme geldi. Hoca beni çekip Zeliha şekerim sen çok çalışkansın, Biz seni isteriz dedi. Fakat kendisine sorulma zamanı gelince Kerem’e Zahide diye bir aday varmış ben tanımıyorum diye sormuş. Kerem de sizin İktisada Giriş dersinin asistanın uygulamaya gittiği kısımlarını verdi, hatta sınavlarınızı her şeyi yapan Zahideydi demiş. O gün adımın Zeliha olmadığını öğrenmiş. Hemen telefon etti. Sonra ertesi gün, koridordan geçerken Zahide şekerim gelir misin lütfen dedi. Adımı doğru söylediğine mi sevineyim, tekrar bir sohbet şansına mı bilememiştim. Ayağa kalktı. Şekerim adın Zeliha değilmiş. Niye uyarmadın. Yanlış hatırladığım ve söylediğim için özür dilerim dedi. O kadar değerliydi ki, gözünüzde en üstte tuttuğunuz bir hocanın, siz cadılık yapmadan bunu kabul etmesi.
O günden sonra her gün sabah hocanın odasına uğrardım. Orada hep harika bir sohbet ortamı vardı ancak bizim uzun soluklu kalmamızı istemezdi. Çünkü acayip sigara içiliyordu. O nedenle hep bizi uzaklaştırırdı. Aradan zaman geçti. Doktora tez sınavına gireceğim. 8 aylık hamileyim ve kilo almadığım için kimse bilmiyor ve anlamıyor. Ben de kimse bilsin hamileliği koz gibi kullanıyorum zannetmesinler diye istemiyordum.
Erdoğan hocam hepimizle çok ilgili olduğu için en ufak suratımız düşse öğrenir ve hemen modumuzu düzeltirdi. Sınava girmeden çok önce, bir şekilde odasına gittim. Çok duman altı olması nedeniyle Kerem’in çok dumanlı girme tepkisi yüzünden öğrendi. Tabii öğrendi diye ben kaçtım. Hoca jürimde çünkü. Zaten panik durumdayım. Evden aradı. Bak şekerim farkındayım, kimseye söylemek istemediğinin. Söz söylemeyeceğim Yüksel hocana da dedi. Gerçekten son dakikaya kadar söylemedi. Sınava girmeden odasına uğramak zorundayım. Sessizce çık girme lütfen buraya dedi. Yüksel hoca ne yapıyorsa Erdoğan dedi. O biliyor sonra söylerim sana dedi. Jürim bayağı ağır. Yüksel Ülken, Erdoğan Alkin, Tamer İşgüden, Türkel Minibaş ve Sadi Uzunoğlu hocalar var.
O sınavda Erdoğan hocam galiba benden daha heyecanlıydı. Toplam 22 soru soruldu. Hoca gözlerime bakıyordu. Bildiğimi görünce rahatlıyordu. Ben o gün Erdoğan hocanın evladı gibi gördüğünü bir kez daha anladım. Emekli olduktan sonra da hiç kopmadık Hatta ben daha rahat arıyordum. İki doğum günü tarihi vardı herkes bilmezdi. Ben arkadaşlarım olan birlikte çalıştığımız oğulları Kerem ve Emre’den öğrenmiştim hep arıyordum. Ya konuşuyor ya bir kahve içiyorduk.
O kadar babacan o kadar sevgi dolu kız evladı ve saygı duyduğu bir akademisyen kadın gibi sarardı. Zaman zaman muzip muzip Zeliha der, sonra yok yok şaka yapıyorum şekerim (Şekerim kelimesi sayesinde en sevdiğim kelime oldu.) derdi. Benim vefalı meslektaş kızımsın. Daima sevgili, saygılı ol dinle tamam. Ama kim olursa olsun istemediğin bir durumda kızmayı başar, derdi. Her üniversitenin etkinliğine geldiğinde Zahide ben geliyorum vaktin var mı diye sorardı. Mutlaka bana vakit ayırırdı.
Kısaca hem bilgisi, hem sevecenliğini hem de saygısını eksiksiz veren hocalardandı. Hani vardır ya ulaşılmaz gibi görünen bir insanın yanında onun bilgisini farkını, evladı gibi görülmeyi yaşama şansı çok değerlidir. Benim için Erdoğan hoca böyle hocaların başında geliyor. Muzip, eğlenceli, en sorunlu işleri bile gülerek espriyle çözen bir hocaydı. Merkez binanın 2. Katındaki odası gündemin, üniversitenin, fıkraların merkeziydi. O koridorun asistanı olmak bilginin dışında ekonominin merkezine düşmek gibiydi. Erdoğan hoca ve odası bunun en temel direklerinden biriydi. Çünkü o odanın kapısı daima açıktı. Herkes rahatlıkla o odaya uğrardı. O tarz ile yetiştiğiniz zaman sizin odanızın kapısının kapalı olması mümkün olmaz. Çünkü kodunuz o oluyor.
Erdoğan hoca ve Yüksel hoca vazgeçilmez ikili İktisat koridorunun duayenleri akademik ve sosyal eğiticileriydi. Sevdiğiniz ve kaybettiğiniz kişilerin anılarına sahip olmak belki de anılarınızın olmamasından daha zordur demiş Hugh Jackman. Evet, hatırladıkça özlem zorlasa da, kaybetmek kabul edilir olmasa da. Ama iyi ki o kadar çok bunlardan roman olur dedikleri gibi hikâye ve anılar biriktirmişiz. Ben o romanın bir kısmında olabildiğim için çok mutluyum. İki erkek çocuğunun birçok seveninin yanı sıra beni de kızı olarak görmesini, emekli olduktan sonra geldiği her etkinlikte Zahide ben geliyorum vaktin var mı diye haber vermesini, vefat etmeden önce oturup yaptığımız o son sohbetimizi ve akademik planlarımızı özlemle anıyorum. Gittiğiniz yerde huzurla ve ışıkla olun hocam.
 
Prof. Dr. Zahide Ayyıldız Onaran
 
Artık iş bize düştü…
Herhalde 30 yıla yakındır piyasalar ve ekonomik gelişmeler ile ilgili yazı yazıyorum. Bundan tam 52 yıl önce eline doğduğum bir insandan aldığım öğretiyle başladım bu serüvene. Sadece 7 yaşındaydım evdeki kütüphanenin raflarına tırmanmaya başladığımda. Dün gibi hatırlıyorum, o kadar değişik eğilimden yazar vardı ki, uzun yıllar bu elinde doğduğum insanın hangi politik eğilime sahip olduğunu anlamadım. Onu kaybettiğimde bile bilmiyordum. Fakat kesin olarak bildiğim onun gerçek bir HUMANİST olduğuydu.
Babam Prof. Dr. Erdoğan ALKİN, birçok kişi için Hocaların Hocası, kimi için ağabey, bazıları için idol, Siyasetçilerin taziye mesajında belirttiği gibi “şahsiyeti, eserleri ve öğrencileriyle hep yaşayacak” olan bir kişi. Benim için ise bunlarla birlikte daha fazlasını feda ediyordu. Mart Ayının 28’inde saat 16.45’te ebedi âleme göç edene kadar, onun ağzından “ben, bana, benden, ben yaptım, ben başardım, benim sayemde” diye hiçbir söz duymadım. Böyle konuşanlara da kızmazdı. İlgiyle dinler sözünü kesmez ve sonunda “olaya şu açıdan da bakarsan faydalı olabilir” diyerek bambaşka bir pencere açardı. Bazı iktisatçılar gibi “bu budur” demezdi. Onun için her zaman alternatifler vardı ve her yol tartışılmalıydı. Eğer karşısındaki çok inat ederse yine sıkılmadan dinler ama bir elini çenesine götürür ve dikkatini daha fazla verirdi. Üzülse de belli etmezdi. Çünkü herkesin fikrine saygısı vardı. Bazen esprili cevaplar da verirdi.
2000’lerin başında Türkiye’ye sabit kur sisteminin uyacağını ısrarla savunanlara “elbette, neden olmasın, dış ticaret açığını cebinizden kapatırsanız olabilir” diye şakayla karışık ders vermişliği de vardı. Bugünlere ne derdi bilemem.
En önemli meşgalem onunla bilim, sanat, müzik tartışmaktı. Saatler sürerdi. Bizim dünyamız başkalarından farklı oldu hep. Mutluyduk orada. Bu yüzden paraya çok önem vermezdi. Hatta lüks veya konfor konusunda da takıntısı yoktu. Onu hep lacivert ceketi ve gri pantolonu ile hatırlayacağım. Zaten başka bir zenginliği de yoktu. Doğum gününde pahalı bir kalem almıştım. Sanıyorum Paris’ten almıştım. Benimle beraber olanları da mağazada yoğunluk sebebiyle epeyce bekletmiştim. Hatta söylenenler olmuştu, hatırlıyorum. Sembolik ama anlamlı hediyeler alan ve buna değer veren insanların azaldığını o tecrübeyle de anlamıştım. Sonuçta ona İstanbul’da hediyeyi verdim. Çok memnun oldu ancak hiç bir zaman onu kullanmadı. Çünkü “hocaların hocası” üzerinde pahalı şeyler taşımazdı. Saati de kravatı da her şeyi temiz paktı ancak debdebeden hoşlanmazdı. Ne kadar yalın olursa evrenle o kadar bütünleşeceğine inanırdı.
Beni en çok etkileyen, yüksek matematik bilgisi ve müzisyenliğiydi. Bazı eserlerinin tiyatro oyunlarının başında çalındığını öğrendiğimde neredeyse 20 yaşına gelmiştim. Anneme âşıktı, 1994’teki kaybından sonra kimseyle evlenmedi. Her hafta annemi rüyasında gördüğünü söylerdi. Çok göstermese de duygusal bir insandı, “önce canan sonra can” derdi. Herkesin işini çözmeye çalışırdı. Ancak ağabeyimle bana farklı davranırdı. Destek vermez hatta biraz da zorluk çıkarırdı. Hayatta en çekindiği şey adaletten uzaklaşmaktı. Bilimsel analizlerinde her zaman ülke menfaatlerini göz önüne koyar bu sebeple bir açıklama yapacaksa incitmeden, yol göstererek yapardı. Hiç kimseye ya da kesime muhalefet etmezdi.
Bu sebeple Prof. Dr. Erdoğan ALKİN’in kaybında, onunla benden daha fazla mesaisi olan büyüklerimi teskin etmekten, kendi matemime odaklanamadım desem yanlış olmaz. O kadar çok anı, hikâye ve tecrübe var ki, ne kitaplar ne de sayfalar yeter. Cenazesini tam hatırlamıyorum. Ağlamamak için kendimi o kadar zorlamışım ki, hafızam beni zorluyor. Ağlamadım, çünkü istemezdi. Annem gibi o da hep gülerek, musiki ve sanat ile anılmak isterdi. Naaşı önümdeyken iki oğluma baktım şöyle. Acaba farkındalar mıydı nasıl bir büyükbabaya sahip olup, kaybettiklerinden? İsterdim çok bana anlattığı gibi onlara da anlatmasını. Fıkraları, güzel hikayelerini, anneme olan sevgisini…Her şeyi…. Artık iş bana düştü. Acaba şu an hasretini çektiğimiz güzel devirlerin son ürünleri olan bizler, çocuklarımıza maddiyatın egemen olduğu bu dünyada, babalarımızdan annelerimizden kalan değerleri aktarabilecek miyiz? En önemlisi onlara Erdoğan ALKİN gibi sakin, saygı ve sevgiyle anlatabilecek miyiz? “Bu budur” demeden benimsetebilecek miyiz? İşimiz iyice zorlaştı. Güzel fikirlerin, ahlakın ve saygının orijinal sahipleri bir bir aramızdan ayrılıyor. Birçoğu zor görevler yaptılar, başlarına gelen her şeye de “vatan millet sağ olsun” dediler ama bir gün bile olumsuz bir söz sarf etmediler. Babam da böyleydi, kimseyi suçlamazdı.
Başa ne gelirse çekilir derdi. Hayattaki hiçbir üzüntüsü annemi kaybettiği zamanki gibi olmadı. Şimdi kavuştular. Tek avuntum, ağabeyimle her ikisi de sağken onları hep gururlandırmış olmamız. Ancak, hala bizi seyrettiklerini biliyorum. Bu sebeple artık çok daha dikkatli olmalıyız.
Aramızdan ayrılanların sayısı arttıkça, hepimizin daha dikkatli olması gerekecek. Biliyorum ki, oradan her şey daha net gözüküyor. Adaleti, ahlakı ve doğruluğu elden bırakmadan, ülkeyi hep daha fazla refah ve barışa taşımalıyız. Böylece anılara, eserlere ve çekilen cefaya karşı da saygımızı göstermiş oluruz.
 
Prof. Dr. Emre Alkin
 
İKTİSADI TOPLUMDA HERKESİN ANLAYACAĞI DİLDE ANLATAN HOCA
PROF.DR. ERDOĞAN ALKİN
İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde öğrenim görmüş tüm öğrenciler Prof. Dr. Erdoğan Alkin’in rahle-i tedrisinden mutlaka geçmişlerdir. Yıllar boyu birinci sınıf öğrencilerinin “iktisat” bilimi ile ilk tanışmaları Erdoğan Alkin’in esprili, gerçek hayattan konular ile ilgili örneklerle dolu, hareketli anlatımıyla zihinlerine kazınmış oldu. Tüm iktisat öğrencilerinin kendisi ile mutlaka bir anısı vardır.
Erdoğan Alkin televizyonlarda sık sık iktisat konuları ile ilgili oturumların da konuğu olduğunda, dinleyen herkesin anlayabileceği bir lisan ile, güncel ekonomik olayların açıklamaları ile dolu anlatımıyla toplumun da bu konuda aydınlanmasına katkısı olmuş hocalarımızdan biridir. Üniversite ile iş çevreleri arasındaki iletişimi de pekiştirmekte önemli bir rolü olmuştur.
İktisat Fakültesinde eğitimle ilgili ve idari sorunlara yaklaşımı her zaman olumlu, sorun çözmeye yönelik ve insan odaklı olmuştur.
Hemen her gün İktisat Bölümünün toplantı odasında, güncel olayların tartışıldığı sohbet toplantılarının esprili, optimist ve pratik yaklaşımları ile konulara renk katan bir katılımcısı idi.
Sevgili eşi Mohan, hanım ve izinden giden çocukları Kerem ile Emre, İktisat Bölümünün sevilen bir ailesiydiler.
Zaman olur ki hayali cihan değer!
 
Prof. Dr. Esin Ergin

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir